Dude
Sorunu sor hemen cevaplansın.
dude teriminin İngilizce Türkçe sözlükte anlamı
- ahbap
Örnek Cümle:
Biraz şarap içelim mi, ahbap?
-Are we gonna get some wine, dude?
Örnek Cümle:
Saçma bir gece kulübündeyim, ahbap!
-I'm in a fricking nightclub, dude!
- şehirden gelen tatilci, turist
- züppe adam
- Kanka
- giyimine aşırı düşkün erkek
- Amerikalıların günlük konuşma dilinde birbirlerine hitap etmek için kullandıkları kelime
- adamın
- individual
- (Hukuk) bireysel
Bir takım yıldızındaki bireysel yıldızlar birbirlerine çok yakın görünebilir fakat aslında onlar uzayda büyük mesafelerle ayrılabilir ve birbirleriyle hiç gerçek bağlantısı yoktur.
-The individual stars in a constellation may appear to be very close to each other, but in fact they can be separated by huge distances in space and have no real connection to each other at all.
Bireysel özgürlük demokrasinin temelidir.
-Individual freedom is the foundation of democracy.
- Guy
- {i} adam
İş yerindeki adamların karının seni başka bir kadın için terk ettiğini duyuncaya kadar bekle.
-Wait till the guys at work hear that your wife left you for another woman.
Niçin adamları topluyorsunuz?
-Why were you picking up guys?
- guy
- herif
Siz acayip kılıklı herifler tamamen cahilsiniz.
-You guys are totally clueless.
Şu herifi tanımıyor musun?
-Don't you recognize that guy?
- person
- kişi
Bilal bilgili bir kişidir.
-Bilal is a person of knowledge.
Kilo almak, kişisel gelişimin en kolay metodudur.
-Weight increase is the easiest method for personal development.
- associate
- birleştirmek
- friend
- dost
Benim en iyi dostum bir kitaptır.
-My best friend is a book.
Gerçek dostluk paha biçilmezdir.
-True friendship is priceless.
- gentleman
- centilmen
O hiç centilmen değil.
-He is not at all a gentleman.
O gerçek bir centilmen.
-He is a real gentleman.
- individual
- birey
Her insan bir bireydir.
-Each human being is an individual.
Bir bireyin hakları ve sorumlulukları vardır.
-An individual has rights and responsibilities.
- gentleman
- beyefendi
Tom'un her inçi bir beyefendi idi.
-Tom was every inch a gentleman.
O, Amerikalı bir beyefendi değil mi?
-Isn't he an American gentleman?
- partner
- ortak
Sadece Tom'la ortak oldum.
-I just made Tom partner.
İki adam iş ortaklarıydı.
-The two men were business partners.
- pal
- ahbap
Bana yardım ettiğin için teşekkürler, ahbap.
-Thank you for helping me, pal.
- buddy
- {i} ahbap
Onu izlesen iyi olur, ahbap.
-You'd better watch it, buddy.
- kid
- çocuk
Hiç çocukların var mı?
-Do you have any kids?
Çocukken pamuklu şekerin ve bulutların benzer olduklarını düşünürdüm.
-When I was a kid, I used to think that fairy floss and clouds were alike.
- man
- insan
İnsan gülebilen tek hayvandır.
-Man is the only animal that can laugh.
Bugün, bir sürü insan işsiz kalma konusunda endişeleniyor.
-Today, many people worry about losing their jobs.
- man
- erkek
Odada kaç tane erkek çocuk var?
-How many boys are there in the room?
Bir kadın erkeksiz bir şey değildir.
-A woman without a man is nothing.
- boy
- {i} delikanlı
Karthik bir delikanlıdır.O iyi bir delikanlıdır.
-Karthik is a boy. He is a good boy.
Nehirde yüzen delikanlı kimdir?
-Who is the boy swimming in the river?
- friend
- {i} ahbap
- associate
- {i} iş arkadaşı
- friend
- {i} arkadaş
Batman, Robin ile arkadaştır.
-Batman is friends with Robin.
Arkadaşım Korece çalışıyor.
-My friend studies Korean.
- kid
- küçük çocuk
- boy
- {i} oğlan
Oğlana gönderilen mektupta ilginç bir öykü vardı.
-There was an interesting story in the letter to the boy.
Küçük oğlan hayvanat bahçesinde.
-The little boy is at the zoo.
- boy
- erkek çocuk
Odada kaç tane erkek çocuk var?
-How many boys are there in the room?
Ağacın altında bazı erkek çocukları var.
-There are some boys under the tree.
- partner
- eş
Tom asla benim eşim değildi.
-Tom was never my partner.
Eşinizle nasıl tanıştınız?
-How did you meet your partner?
- dude ranch
- büyük çiftlik
- dude ranch
- turist ağırlayan çiftlik
- dude ranch
- (Fiili Deyim ) turistlerin gelip kalabilecekleri şekilde düzenlenmiş büyük çiftlik
- individual
- özgün
- individual
- {s} birbirinden ayrı
Toplum ve birey birbirinden ayrılamazlar.
-Society and the individual are inseparable.
- buddy
- arkadaş
Acını hissediyorum, arkadaş.
-I feel your pain, buddy.
O benim eski içki arkadaşım.
-He's my old drinking buddy.
- associate
- {i} ortak
Şirket birleşmeler ve diğer fırsatlar üzerinde çalışmak için 25 yeni ortak ekledi.
-The firm has added 25 new associates to work on mergers and other deals.
Dan, ortaklarına yalan söyledi.
-Dan lied to his associates.
- mate
- arkadaş
Tom ve ben ruh arkadaşlarıyız.
-Tom and I are soul mates.
Tom ve arkadaşları alemlere akıp zil zurna sarhoş oldu.
-Tom and his mates went on a pub crawl and all ended up pretty drunk.
- friend
- koruyan kimse
- associate
- {i} öğretim üyesi
- friend
- have a friend at court mahkemede dayısı olmak
- pal
- arkadaş
Parayı arkadaşımla yarı yarıya paylaştım.
-I halved the money with my pal.
Tom'un Avustralya'da bir kalem arkadaşı var.
-Tom has a pen pal in Australia.
- individual
- {s} kişisel
Onun kişisel bir konuşma tarzı vardı.
-She had an individual style of speaking.
- buddy
- lan/arkadaş
- kid
- küçük
Benim küçük erkek kardeşim on iki yaşında.
-My kid brother is twelve.
Bu çocuk küçük bir şeytan.
-That kid is a little demon.
- associate
- arkadaşlık etmek
- associate
- bağdaştırmak
- buddy
- kanka
Neden kankam bir geri zekalı?
-Why is my buddy an idiot?
- gentleman
- bey
İstasyonda güvenilir bir beyefendiyle karşılaştım.
-I met a certain gentleman at the station.
Sir Harold kibar bir İngiliz beyefendisi.
-Sir Harold is a fine English gentleman.
- guy
- {f} takılmak
Siz çocuklar takılmak istemez misiniz?
-Don't you guys hang out?
Sanırım Tom siz arkadaşlarıyla iki gece peş peşe takılmak istemiyordu.
-I think Tom didn't want to hang out with you guys two nights in a row.
- individual
- fert
- buddy
- kafadar
- fellow
- arkadaş
Kallben iyi bir arkadaştır.
-He was a good fellow at heart.
Koru yakıldı, alevler yükseldi, ve kısa sürede bayan Askew ve arkadaş şehitleriyle ilgili geriye kalan bütün şey dökülen bir küller yığınıydı.
-The wood was kindled, the flames arose, and a mouldering heap of ashes was soon all that remained of Mrs Askew and her fellow martyrs.
- he
- erkek
- individual
- {s} özel
- buddy
- dili arkadaş
- kid
- {f} şaka yapmak
- buddy
- kardeş
Büyük bir hata yaptın, kardeş.
-You made a big mistake, buddy.
- kid
- kandırmak
- Friend
- (isim) Enis">(isim) Enis
- Friend
- (isim) Enise">(isim) Enise
- associate
- bağlı olan
- associate
- {s} birleşmiş
- associate
- arkadaş
Tom gibi insanlarla arkadaşlık etmem.
-I don't associate with people like Tom.
- buddy
- birader
- fellow
- akademi üyesi
- friend
- {i} tanıdık
O gerçekten bir arkadaş değil, sadece bir tanıdık.
-He is not really a friend, just an acquaintance.
Japonların tanıdıklarına karşı çok cana yakın oldukları ve tanımadıklarına çok ilgisiz oldukları söyleniyor.
-It is said that the Japanese are very friendly to those that they know, and very indifferent to those they don't.
- individual
- {i} şahıs
- individual
- {s} şahsi
- guy
- rezil etmek
- man
- yönetim
Bay Johnson dikkatsiz yönetimi nedeniyle kaybedilen para miktarı hakkında endişe ediyordu.
-Mr Johnson was concerned about the amount of money that was being lost because of careless management.
Ben bir yönetim danışmanıyım.
-I'm a management consultant.
- associate
- birlikte
- associate
- (Ticaret) yardımcı
Dr. Hellebrandt bu mükemmel üniversitede yardımcı doçenttir.
-Dr. Hellebrandt is an associate professor in that excellent university.
- associate
- birliktelik kurmak
- associate
- yarı/muhabir üye
- associate
- tabi
- associate
- (Ticaret) hukuki ortak
- associate
- (Ticaret) meslektaş">(Ticaret) meslektaş
- associate
- ilişkilendirme
Biz politikacıları iki yüzlülük ile ilişkilendirmek eğilimindeyiz.
-We tend to associate politicians with hypocrisy.
- associate
- iş ortağı
Tom sadece bir iş ortağı.
-Tom is just a business associate.
O, benim iş ortağımdı.
-He was my business associate.
- associate
- (Ticaret) yasal ortak
- associate
- (Ticaret) iştirak
Üç iştirakçi yeni bir şirket kuracak.
-The three associates will set up a new company.
- associate
- (Matematik) yandaş">(Matematik) yandaş
- associate
- (Ticaret) ortalı">(Ticaret) ortalı
- associate
- (Ticaret) katılan
- associate
- ilişkilendirilmiş
- associate
- (Ticaret) ticari şirket ortağı
- associate
- ortaklık
- associate
- (Ticaret) ortaklık etmek
- associate
- (Politika, Siyaset) ortaklık yapmak
- associate
- (Ticaret) ticari şirketin ortağı
- boy
- uşak
- boy
- erkek genç
- boy
- ufaklık
- boy
- kızan
- boy
- çocuk garson
- fellow
- üniversite öğretmeni
- fellow
- (Argo) delikanlı">(Argo) delikanlı
- fellow
- herifçioğlu
- fellow
- yakın arkadaş
- fellow
- (Argo) genç adam
- fellow
- emsal
- friend
- can
Tom Mary'nin o kadar cana yakın olacağını ummuyordu.
-Tom didn't expect Mary to be so friendly.
Tom hâlâ tamamen eskisi kadar arkadaş canlısı.
-Tom is still just as friendly as he used to be.
- friend
- ayaktaş
- friend
- yoldaş
- friend
- yakın
Erkek arkadaşım akıllı, yakışıklı, ve cana yakındır.
-My boyfriend is smart, handsome, and friendly too.
Adanın sakinleri cana yakındır.
-The inhabitants of the island are friendly.
- friend
- dostça davranmak
- guy
- ip
- guy
- herifçioğlu
- guy
- alaya almak
- guy
- vento
- guy
- halat
- guy
- adamcık
- guy
- gergi kablosu
- he
- {s} erkek: he-goat teke
- individual
- (Tıp) individual
- individual
- tekil
Tekil atomlar, molekülleri oluşturmak için diğer atomlarla birleşebilirler.
-Individual atoms can combine with other atoms to form molecules.
- kid
- genç
Ben gençken, bir çocuğun sahip olabileceği en modern şey, bir transistör radyoydu.
-When I was young, the hippest thing a kid could own was a transistor radio.
Ben genç bir çocukken annem bana hikayeler okurdu.
-My mother used to read me stories when I was a young kid.
- kid
- delikanlı
- man
- koca
Onlar karı kocaymış gibi davranıyorlar.
-They pretend to be man and wife.
Rahip onları koca ve karı ilan etti.
-The priest pronounced them man and wife.
- man
- el ile
El ile sürebilir misin?
-Can you drive manual?
- man
- yeterince insan olmak
- man
- kent çapında ağ
- man
- zevk
Bu vakitten sonra adam ve karısı birlikte o kadar mutlu yaşadılar ki onları görmek bir zevkti.
-From this time the man and his wife lived so happily together that it was a pleasure to see them.
Neden odun kesmekten büyük zevk alan bu kadar çok insan olduğunu biliyorum. Bu aktivitede sonuçları hemen anında görürsünüz. -- Albert EINSTEIN
-I know why there are so many people who love chopping wood. In this activity one immediately sees the results. -- Albert EINSTEIN
- man
- mide
Hiç kimse boş mideyle vatansever olamaz.
-No man can be a patriot on an empty stomach.
Midesi dolu olan bir insan kimsenin aç olduğunu düşünmez.
-A man with a full belly thinks no one is hungry.
- man
- kimse
Hiç kimse kaç kişi öldüğünden emin değildi.
-No one is sure how many people died.
Hiç kimse adaylığı kazanmak için yeterli oy almadı.
-No man received enough votes to win the nomination.
- man
- adam vermek
- mate
- birbirine geçirmek
- mate
- (Askeri) ikinci süvari
- mate
- (Tıp) mate
- gentleman
- {i} bay
Bay Hawk, kibar bir beyefendidir.
-Mr Hawk is a kind gentleman.
Bay Hawk nazik bir beyefendidir.
-Mr. Hawk is a kind gentleman.
- person
- adam
Genç bir adam seni dışarıda bekliyor.
-A young person is waiting for you outside.
Tom sempatik bir adam.
-Tom is an agreeable person.
- associate
- düşünmek
- associate
- birleşmek
- associate
- ortak çalışma arkadaşı
- associate
- hakları sınırlı üye
- associate
- {f} ortak ol
- boy
- Üf!
- boy
- Vay canına!
- boy
- Vay be!
Vay be, bu cümle de amma tantana kopardı.
-Boy, that sentence sure caused a kerfuffle.
- buddy
- lan
- buddy
- ulan
- fellow
- kişi
- fellow
- hemcins
- fellow
- adam
Fred tembel bir adam.
-Fred is a lazy fellow.
Böyle bir adamla tartışılmayacağını bilecek kadar akıllı olmalısın.
-He ought to know better than to quarrel with such a fellow.
- fellow
- benzer
- fellow
- dost
Sami dostu olan itfaiyecilerle takılıyordu.
-Sami hanged out with his fellow fire fighters.
- gentleman
- adam
Sen bir beyefendi ve bir bilim adamısın.
-You're a gentleman and a scholar.
Adamı örnek bir beyefendi olarak tanımladı.
-He described the man as a model gentleman.
- gentleman
- {i} kibar kimse
- guy
- {f} alay et
Bütün adamlar onunla alay ettiler.
-The guys all made fun of him.
- he
- o (erkek)
- he
- o
- individual
- başlı başına
- individual
- {s} 1. her ... kendi ...: This decision will be up to the individual agencies. Bu konuda her acente kendi kararını verecek. The individual
- individual
- insan
Her insan bir bireydir.
-Each human being is an individual.
- individual
- tek
Tekil atomlar, molekülleri oluşturmak için diğer atomlarla birleşebilirler.
-Individual atoms can combine with other atoms to form molecules.
- individual
- her ... kendi ...: This decision will be up to the individual agencies. Bu konuda her acente kendi kararını verecek. The individual
- individual
- individuallyayrı ayrı
- individual
- kişi
Benzer simaları olduğu için polisin iki kişiyi birbiriyle karıştırmış olması muhtemel.
-It is likely that the police confused the two individuals as they both had similar facial features.
Toplumdaki değişiklikler kişilerden gelir.
-Changes in society come from individuals.
- kid
- (Aİ) (kardeş) genç olan
- kid
- oğlak
- man
- adam
Sağlıklı olan adam sağlığın değerini bilmez.
-A healthy man does not know the value of health.
Yaşlı adam duymakta zorlanıyor.
-The old man was hard of hearing.
- Guy
- {i} tip
Ben o tip adam değilim.
-I'm not that type of guy.
O, kadınları ciddiye almayan adam tipidir.
-He's the type of guy who doesn't take women very seriously.
- Man
- Man
- associate
- benzetir
- associate
- {f} ilişkilendir
Biz politikacıları iki yüzlülük ile ilişkilendirmek eğilimindeyiz.
-We tend to associate politicians with hypocrisy.
Biz özgürlük dediğimizde onu Lincoln ile ilişkilendiriyoruz.
-When we say liberty, we associate it with Lincoln.
- associate
- ile görüşmek
- associate
- Birbirleriyle ilişkilendirmek, aralarında ilişki kurmak
Which of these phrases do you associate with the pictures?.
- awasome dude
- harika/süper adamım/dostum/kanka
- bro
- (Brother) Bir hitap kelimesi olarak, "kardeş", "dostum", "arkadaşım", "kanka"
- buddy
- Dostluk kurmak, arkadaş olmak
- friend
- arkadaşın
- friend
- arkadaşı
- guy
- acayip kılıklı tip
- guy
- bağlamak
- guy
- gergi halatı
- guy
- gergi teli
- guy
- halatla tutturmak
- guy
- halat/adam
- guy
- herifin
- guy
- gemi direklerini yerlerinde saptayan halat
- guy
- çıkarılan veya indirilen yükü yerinde tutan halat
- guy
- taklit et
- guy
- i., k.dili. adam
- guy
- acayip kıIıklı adam
- guy
- korkuluk
- guy
- germe halatı
- guy
- germe kablosu
- individual
- ayrık
- individual
- s. tek, yalnız, ayrı, başlı başına; hususiyeti olan; ferdi, bireyseli. fert, birey, kimse, şahıs; tane
- individual
- tek kişilik
- kid
- kid
- man
- dostum
- man
- adamm
- man
- adama
- associate
- {f} ile görüşmek, ile ilişkide bulunmak
- associate
- {f} çağrıştırmak
- associate
- ortakllk kurmak
- associate
- ortak etmek
- associate
- {f} ilişkilendir: adj.ortak
- associate
- tam üye
- associate
- {i} üye
- associate
- {s} ikinci derece statüsü olan
- associate
- {f} ortak olmak
- associate
- ilişkilendirilmiş, ilişkilendirmek
- associate
- {f} -i hatırlatmak, -i akla getirmek: I associate that smell with the back streets of Warsaw. O
- associate
- arkadas olan
- associate
- {i} dost
- associate
- serik olmak
- associate
- {f} benzetmek
- associate
- {f} işbirliği yapmak
O Bill ile işbirliği yapmak istemiyor.
-She doesn't like to associate with Bill.
- associate
- serik
- associate
- ortak çıkar ve ilişkileri olan
- associate
- yakıştırmak
- associate
- {s} arkadaş olan
- associate
- {f} with
- associate
- anlaşık
- boy
- aşağ
Çocuk okumayı beceriyormuş gibi yapıyordu, ama kitabı baş aşağı tutuyordu.
-The boy pretended he could read, but he was holding the book upside down.
Küçük çocuk yolun aşağısında kayboldu.
-The little boy disappeared down the road.
- boy
- boy scout erkek izci
- boy
- {i} genç uşak
İlgili Terimler
dude teriminin Türkçe Türkçe sözlükte anlamı
- Kurtcağız, küçük solucan, böcek (Osmanlı Dönemi)
- boy
- Uzunluk
- Boy
- (Osmanlı Dönemi) TUL
- Boy
- KLAN
- Boy
- anar
- Boy
- kamet
- Boy
- kabile
- Son
- nihayet
Tom nihayet eşcinsel olduğunu itiraf ettiğinde herkes zaten onun eşcinsel olduğunu biliyordu.
-Tom sonunda kabullenmeye karar verdiğinde herkes zaten onun eşcinsel olduğunu biliyordu.
Nihayet doktorun sekreteri Tom'un adını seslendi.
-Sonunda doktorun sekreteri Tom'un ismini çağırdı.
- boy
- Destan: "Boy boyladı, soy soyladı."- Dede Korkut
- boy
- Yol, ırmak, deniz kıyısı: "Sınır boylarındaki şeyhlerin göğsünde İngiliz ve Alman nişanları yan yana idi."- F. R. Atay
- boy
- Kumaş için ölçü
- boy
- Uzaklık: "Günde üç boy şehrin öbür ucuna gider, gelir."- H. Taner
- boy
- Bir şeyin tabanı ile en yüksek noktası arasındaki uzaklık
- boy
- Bir şeyin tabanı ile en yüksek noktası arasındaki uzaklık: "Boyu uzundu, yalnız biraz fazla semizdi."- Ö. Seyfettin
- boy
- Dede Korkut kitabında destan, hikaye anlamında kullanılan sözcük
- boy
- Zerdüştiler'de sunulan tütsü
- boy
- Afrika ve Asya ülkelerinde genç yerli hzimetçilere ingilizlerin verdiği ad
- boy
- Uzaklık
- boy
- Ortak bir atadan türediklerine, birbirleriyle kan akrabalığı bulunduğuna inanarak evlenmeyen, toplumsal ve ekonomik ilişkilerini anaerkil, ataerkil anlayışı uygulayan geleneksel topluluk, kabile, klan: "Türk boyları birbirlerini kardeş tanıyorlar."- O. S. Orhon
- boy
- Destan
- boy
- Yol, ırmak, deniz kıyısı
- boy
- Bir yüzeyde, en sayılan iki kenar arasındaki uzaklık, en karşıtı
- guy
- Müslümanlara karşı savaşlarda krallığını kaybeden Kudüs Haçlı kralı(1187)
İlgili Terimler
dude teriminin İngilizce İngilizce sözlükte anlamı
- An inexperienced cowboy
- A tourist
- A term of address for a man
Örnek Cümle:
Relax, dude.
- A dandy, a man who is very concerned about his dress and appearance
- A man
- he
Örnek Cümle:
Dude don't know what's good for him.
- A cat
- Sweet
- (North American Slang) cool guy, dandy; fellow, guy; male friend; city-dweller from eastern United States who takes a vacation on a ranch in the West (Slang used in Western United States) {i}
- Hey you!
- Something bad happened
- City slicker acting like a cowboy
- A cool person of either sex
- I agree emphatically
- A masher One who renders himself conspicuous by affectation of dress, manners, and speech The word was first familiarised in London in 1881, and is a revival of the old word dudes (clothes) We have several derivations, as dudder, one who sells dress-pieces; duddery, a rag-shop; duddle, to wrap up warmly (Halliwell), etc It is not of American origin "I should just as soon expect to see Mercutio smoke a cigarette, as to find him ambling about the stage with the mincing manners of a dude " - Jefferson: Century Magazine, January,1890, p 383 Dudeism (3 syl ) The tomfoolery of a dude (2 syl )
- Be careful!
- A kind of dandy; especially, one characterized by an ultrafashionable style of dress and other affectations
- That was spectacular!
- a man who is much concerned with his dress and appearance
- A dude is a man. My doctor is a real cool dude
- Im having a transcendent experience!
- Back off!
- I feel your pain
- a male person
- dude ranch
- A ranch in which tourists may experience a romanticized version of the Wild West; features include camping, horseback riding and other outdoor pursuits
- dude ranches
- plural form of dude ranch
- dude up
- to dress up, to wear smart or special clothes
- dude ranch
- rural vacation ranch where guests can participate in ranch activities (horseback riding, cattle driving, rodeo, and other outdoor activities)
- dude ranch
- A dude ranch is an American ranch where people can have holidays during which they can do activities such as riding or camping. A resort patterned after a Western ranch, featuring camping, horseback riding, and other outdoor activities. a holiday place in the US where you can ride horses and live like a cowboy
- dude ranch
- a holiday resort offering ranch activities (riding and camping)
- dude up
- {f} dress up, put on fancy clothes
- Associate
- An associate's degree
- Friend
- Brand name of a spring-loaded camming device now manufactured by Wild Country. Now used (often without initial capital) to refer to any such device
See.
- Guy
- A male given name
He looked like an innocent child, smiling, wide-eyed, his cheeks plump and rosy, defying the object of his insults to take offence. For they were insults, Guy was in no doubt about that. Leonora's brother was implying that his name was far too upper-class for its possessor.
- Guy
- An effigy of Guy Fawkes burned on Bonfire Night
- associate
- One that habitually accompanies or is associated with another; an attendant circumstance
- associate
- A member of an institution or society who is granted only partial status or privileges
- associate
- A companion; a comrade
- associate
- To spend time socially; keep company
She associates with her coworkers on weekends.
- associate
- Joined with another or others and having equal or nearly equal status
An associate editor.
- associate
- To connect or join together; combine
- associate
- Having partial status or privileges
An associate member of the club.
-
Soru Tarat
Kitaptan sorunu tarat hemen cevaplansın.